Tümülüsler, Yığmalar ve Höyükler
Farklı toprak, çakıl veya taş katmanlarının mezar ve yahut
yapıların üzerine örtülerek yapılan gizleme şekilleri en eski tarihten yakın
tarihe kadar kullanılmış bir sistemdir. Ve bu albümümde bu şekilde gizlenmiş
yapıları anlatacağım.

1) TÜMÜLÜSLER
Anıt mezar statüsünde olan bu yapılar, yapıldığı çevreye göre
farklılıklar gösterir.
Bunlar düz alana, dağ yamacına yada zirve noktalara yapılmış olabilir. Genelde
ülkemizde dromos hariç en fazla 3 odalı tümülüsler bulunur.
Düz alandaki tümülüsler (resimde görülen Pergamon Antik
kentindeki Attalos dönemi tümülüsü gibi) açık alandaki yükselişiyle hemen dikkat
çeker. Bu tümülüslerin boyu 10m ile 100 küsür metre arasında değişebilir. Yığma
mezarlara nazaran bu tümülüslerin etrafında örünü istinat duvarları ve
bunlarında aralarına dökülmüş çakıl ve toprak yapılar vardır. Aynı yığma
mezarlar gibi içerisinde birden fazla gömü yapıldıysa giriş kapısı dromos adı
verilen tünellere bağlanır. Tünel boyu yaygınlığa oranla değişkenlik gösterir.
Yamaç tümülüsleri hakim bir tepenin yamacına ilave olarak
yapılır ve buda gizleme işlemini kolaylaştırır. Diğer tümülüslere göre
farkedilmesi ve çalışma yapılması daha zordur. Yamaçta oluşturduğu çıkıntı 5-15
m arasında değişse de, yaygınlığını ve duruşunu baz alırsak girişe doğru yapılan
çalışma açılı olacağından derinlik daha fazladır.
Zirve tümülüsleri ise hakim tepelerin üzerine sanki tepenin
devamıymış gibi yapılır. Mimari düz tümülüslerle hemen hemen aynıdır.
Tümülüslerin bir çoğunda dromuslar örme taş yada tuğlalarla
yapılmış olup, yapı drok taşlarıyla ayakta tutulur. Çevre kısmen istinat
duvarıyla örülüdür ve yapıya gelene kadarki katman 5-6 sefer değişkenlik
gösterir.
TÜMÜLÜS AÇMA
YÖNTEMLERİ
Tümülüslere en kolay giriş yöntemi, giriş kapısının
belirlenmesidir. Tüm medeniyetleri baz alırsak tümülüs girişleri genellikle
güney, güneydoğu ve güneybatı yönlerindedir. Çok nadir olarak ta doğu yönüne
baktığı gözlemlenmiştir. (İonia tümülüsleri gibi).
Tümülüsü uzaklaşarak karşımıza aldığımızda dromos dediğimiz
yapının yığma üzerinde oluşturduğu bombeli yapı gözle görülebilir. Bu tür
dromoslu yapılarda tünel girişi kapalı ve tuzak olma ihtimali bulunur.
Bir diğer yöntem çeyrek dilimleme yöntemidir. Bu yöntem genelde
ufak çaplı tümülüslerde uygulanır. Dört kısıma bölünen tümülüsün güneybatı
tarafındaki dilim temizlenerek yapıya ulaşılmaya çalışılır.
Tünel açma ve Osmanlı dalışı adı verilen diğer yöntemler bulunsa
da bu işin zorluğunu göz önüne alarak o konulara değinmeyeceğim. Fakat ufak
tümülüslerin bir kısmında da sondaj çalışmalarının başarı gösterdiği
kaydedilmiştir.

LİDYA TÜMÜLÜSLERİ
Lidya
tümülüsleri bloklardan yapılmış veya ana kayaya oyulmuş (ya da her ikisi
birlikte kullanılmıştır), mezar odalarını veya nadiren taşla sınırlandırılmış
sandıkları ya da çukurlara yerleştirilmiş lahitlerin üzerini örtmektedir. Mezar
odalarının içindeki gömüler lahitlerin içine ya da klinelerin (sekiler) üzerine
yerleştirilebilir. Klineler 50 civarında Lidya tümülüsünde belgelenmiştir ve
çoğunlukla kireçtaşı ya da mermerden yapılmışlardır, fakat ana kayadan oyulmuş
veya ahşap ve tunçtan yapılmış örnekler de bilinmektedir. Taştan örneklerin üst
yüzeylerine insan şeklinde oyuklar ve/veya yastıklar işlenmiştir. Bazı sekiler
çift genişliktedir ve yan yana iki insan şeklinde oyuk barındırır. Sadece bir
sekinin bulunduğu mezarlarda klineler mezar odasının arka ya da sağ duvarına
yerleştirilmiştir; iki ya da üç sekili mezarlar “L” ya da “Π” şeklindedir.
Ahmetli yakınında, MÖ beşinci yüzyılın ilk yarısına tarihlenen Lale Tepe
Tümülüsü’nde mezar odasına işlenmiş eşya ve mobilyalar ile zemine yapılmış
oyuklar, yedi birey için tasarlanmıştır.
Mezar
odalı tümülüsler çoğunlukla bir sundurma ve/veya dromosa sahiptir. Taş kapılar
metal kabartmalı ahşap benzerlerini taklit eder. Giriş yolunu kapatan bu
kapılar, bir mil içine yerleştirilmiştir ve eksenleri etrafında dönerek
kapanırlar. Diğer giriş yolları ise “blok tipi” kapılar ile örtülmüştür. Hatta
kapıları çalışır durumdaki mezarların girişleri ya tecrit edilmiş ya da
kapatılmış olarak bulunmuşlardır. Dromoslar ise antik çağın bir döneminde blokaj
duvarları ile kapatılmıştı ve tümülüs bir kez tamamlandıktan sonra giriş mümkün
değildi. Görülen o ki, tümülüsler gömüden önce ancak bir dereceye kadar
bitirilmiştir ve sadece defin işleminden sonra ya da gelecekteki definler, hatta
belki anma törenleri için ayrılan belli bir süre sonunda son hâline (tam
yüksekliği ve çapına) kavuşacaktır. Bazen üzerleri toprakla kapatılmadan önce
mezar odaları bir taş dolgu tabakası ile örtülmüştür ve bazı mezar odalarının
hemen üzerindeki toprak tabakalanmasında kömür katmanına rastlanmıştır. Kömür
bir defin töreninden arta kalanları temsil etmekten çok, mezar odasına tepeden
nem girmesini önlemek içindir. Bazı sıra dışı durumlarda benzer yerlerde kireç
harcı ve çatı kiremitlerinin bulunması da bununla ilgilidir. Bazı tümülüslerde,
tümülüsün çeperini ya da çeperi ile eş merkezli bir iç halkayı belirleyen bir ya
da daha fazla krepis duvarı vardır. Bazı krepis duvarları bilinçli olarak
tümülüs tarafından örtülmüşken, diğerleri açıkta bırakıldığından dolayı,
bunların işlevleri belli değildir. Belki de yapım aşamasına katkı sağlamışlar
ve/veya tümülüs sınırlarını görsel açıdan sınırlamışlardır.
Tümülüsün dış cephesindeki diğer görsel işaretler arasında phalloslar ve steller
bulunmaktadır. Mantar başlı phallos işaretleri Lidya’da yaygındır ve bazıları
tümülüslerin tepesinde bulunmuştur, ama neyi sembolize ettikleri açık değildir.
Stel ve stel kaideleri bazı tümülüslerin kenarında bulunmuştur. Tümülüslerle
ilişkili korunmuş steller kapıları temsil edecek biçimde işlenmişlerdir ve
muhtemelen hem mezara, hem eve hem de ölümden sonraki hayata girişi temsil
ederken, aynı zamanda aile ölü kültü dâhilinde ölüye karşı saygının ifade
edildiği yer olarak hizmet vermektedirler.

FRİG TÜMÜLÜSLERİ
Frigya tümülüslerinin büyük bir bölümü Gordion’dadır (Resimdeki Gordion Midas
Tümülüsüdür) ve sayısı 100’e yakındır. Gömülen kişinin önemine göre tümülüslerin
yüksekliği 2-3 ile 60-70 metre arasında değişmektedir.
Bu ölü gömme tekniği birden ortaya çıkması bize tümülüs mezarlarının Frigya’ya
dışardan gelmiş olduğunu gösterir ve bu teknik Arnavutluk ve Makedonya’da soylu
kişileri gömmek için kullanılırdı.
Mezar odalarının ahşap yapıları çok ileri bir teknikle yapılmıştır. Ölüler
önceleri ahşap sedirlerin üstüne yatırılır, MÖ 7. yüzyılın sonlarından itibaren
Yunanistan’dan gelen etkiyle yakılırdı. Ölü ve ölünün armağanlarının
bırakılmasından ve ahşap çatının kapatılmasından sonra, odanın üstü yığma bir
tepeyle örtülür.
Toprağın
mezar odasına yapacağı baskıyı en aza indirmek için odanın üstü moloz taşlarla
kaplanır, bunun üzerine sulandırılarak bulamaç haline getirilmiş kil serilir ve
daha sonra da kuru kilden tepe yığılmıştır. Altındaki nemli kilin iyice
kurumasından sonra toprak kümesi yığılmış olmalıdır.
Lidya
ve Yunan mezarlarından farklı olarak Frig tümülüslerinin mezar odalarının
yapımında taş yerine tahta kullanılması, yığma toprağın yayılmasını önleyen
krepis duvarı ve mezar odasına geçit veren dromos kullanılmamasıdır.
Büyük
boy tümülüslerde mezar odaları ortada bulunurdu. Mezar soyguncularına önlem
olarak alçak tümülüslerde bu odalar merkezden uzak yerlerde olurdu.
2)
YIĞMALAR
Aslında tümülüslerinde birer yığma olduğunu belirtmek isterim.
Yığma bu tür yapıların genel ismidir. Fakat biz halk dilinde genelde yüksekliği
3 ila 10 m arasındaki yapılara yığma diyerek bunları sınıflandırırız. Yığmalarda
tıpkı tümülüsler gibi, birden fazla gömü olduğunda dromos yapısıyla
birleştirilir. Bu tabi ki mezar için yapılan yığmalardır. Yığma etrafında
serpili paralar, döneme ait küp parçaları ve tabiri caizse piç mezarlar
bulunabilir. Hatta yığma içlerinde bile nadirde olsa piç mezar, yada soylu
kişinin çalışanlarına ait köle vs gibi kimselerin kemikleri bulunabilir. Fakat
bu nadir bir durumdur. Bunun dışında ortak özellik olarak yığmaların tabanının
daima anakaya olduğunu da belirtmek isterim. Birde sadece saklantı için yapılmış
yığmalar bulunur ki bunlar genelde taş kırma yani çakıl yığmalardır (Bunu kendi
başlığı altında anlatacağım). Yığmalar yapısı itibarı ile 3 gruba ayrılır.
a) Taş
Yığmalar
b) Taş Kırma
yada Çakıl Yığmalar
c) Toprak,
Kum vb Yığmalar
Fakat mimari olarak birbirine benzerler. Yığmaların etrafında
istinat duvarları bulunur ve odalar genel olarak zemin hizasının altındadır.
Ancak geç Roma ve Bizans döneminde zemin seviyesinin üzerinde bulunan yığmalarda
görülmüştür. Giriş yönleri yine genel kanıya göre güney batı istikametinde olup
tek, 2 yada 3 odalı olabilirler. Yığmalarda ilk odalar genelde boş olur ve
dönemine göre diğer odalara geçiş ya yanıltmacalı yada kapalıdır. bu nedenle
yığmayı zemine kadar temizledikten sonra yapılacak boşluk tespitleri ( gerek
alan tarama, çubuk yada yeraltı görüntüleme sistemleriyle olsun) çok önemlidir.

a) Taş Yığmalar
Taş yığmalar ortalama 50 ile. 250 kg taşlar blok halinde
kullanılarak oda şeklinde olur. Yükseklikleri ortalama 4 ile 10 m arası
değişkenlik gösterir. Geneli tek odalıdır ve yine genel olarak konuşursak birden
fazla gömülerde 1 ile 3 m arasında tünel uzunluğu olduğu görülmüştür. Bunun yanı
sıra tek kişilik mezarlarda dromossuz yapılarda görülmüştür.
Bazı taş yığma girişleri kuyulardan yapılmış olup, kuyu
girişinden 2-3 metre sonrasında ağzı açık yada farklı bir taşla kapanmış ayrı
bir tünele bağlandığı bizzat tarafımızdan tespit edilmiştir. Leonidas Asasians
kardeşim Seferihisarı hatırlayacaktır 

b) Çakıl Yığmalar
Arazide en çok kafa karıştıran yığma çeşididir diyebilirim.
Nedeni ise sürülen tarla vb tarım arazisinden çiftçiler tarafından toplanan
taşların bir yerde biriktirilmesi sonucu oluşan yığıntının bu yığma türüne
benzemesidir. Bu nedenle bu tür yığmalarda çalışma yapmadan önce iyice bir
incelenmesi ve cihaz desteği gereklidir. Çakıl yığmada taş yığmanın yanı sıra
daha ufak çaplı taşlar kullanılır, taş büyüklüğü ne kadar ufalırsa
tespitlerimize göre mezardaki kişinin zenginliği o kadar fazladır. Yükseklikleri
3 ile 10 m arasında değişkenlik gösterir ve geneli tek odalıdır. Tünelli yada
tünelsiz çeşitleri mevcuttur.
Fakat bir önceki yazımda anlattığım gibi çakıl yığmaların mezar
olarak değil de, Saklantı yani şahsi gömü olarak kullanıldığı yerlerde vardır.
Yığma zemine kadar sıyrıldığında yerde kapak altında gömü,kuyu yada işaret
bulunabilir. Balıkesir İvrindi kasabası incelememde traktörün dağıttığı yığmadan
saçılan İskenderler yankı yaratmış olacak ki civar köyler bile vlf makinasını
alıp buraya koşmuştu
Bu tür saklantı yapılan yığmaların yüksekliği 3 mtyi
geçmez niteliktedir.

c) Toprak veya Kum Yığmalar
Geneli örme duvar yada blok kayalarla oluşturulmuştur ve
çoğunlukla tek odalıdır. Aynı oda içerisinde birden fazla defin işlemi yapılmış
olabilir ve bu duruma göre dromos sistemi ortaya çıkar. Yüksekliği 10 m ye kadar
olabilir ki daha büyükleri bizim dilimizde tümülüs kapsamına girer. Diğer yığma
türlerine göre bu yapıların girişleri genelde doğu tarafındadır.

3) HÖYÜKLER
Höyükler aslında yaşantı
yerleridir. Bir medeniyetin çeşitli sebeplerle göç etmesinden sonra o yaşantının
daha sonra gelinmek, yada başkası tarafından kullanılması amaçlı üzeri toprakla
örtülü yaşam alanlarıdır. Üst üste 13 medeniyetin kullandığı höyükler
bulunabilir. (Çatal höyük vb). Höyüklerde define aramaktan çok krizma usulü
tektek yapılması daha faydalıdır. Bunun nedeni ise yaşantı sırasında bulunan
paraları gün yüzüne çıkarmaktır. Ayrıca bu yaşantılardan kalan takı ve kullanım
eşyaları bulunabilir. Höyük çevresinde piç mezar diye tabir ettiğimiz vasıfsız
mezarlarında bulunduğu görülmüştür. Resimde gördüğümüz höyük Sivas Başören
Kuşaklı köyünde kazı çalışmaları devam eden ve Hititlere kadar uzanan bir
yapıdır.
